![]() |
Yazar: Alexandre Dumas, Çevirmen: Volkan Yalçıntoklu, Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları |
Hikayemiz bir katledilme olayıyla başlıyor. Hollanda halkı yönetim biçimini değiştirmek ve krallığı geri getirmek üzere ayaklanıyorlar. Görevlerinden alınan Witt kardeşler vatan hainliği ile suçlanarak vahşi bir şekilde katlediliyorlar. Witt kardeşlerden Cornelis'in vaftiz oğlu Cornelis van Baerle bir doktor ve aynı zamanda laleler üzerinde uzmanlaşmış bir çiçek üreticisi. Çiçek Üreticileri Derneği'nin düzenlediği bir yarışmaya katılmak için en büyük projesi olan siyah lale üretimi üzerinde çalışmaya başlıyor. Cornelis'in yan komşusu Boxtel de lale üretimi yapan hırslı bir adam. Komşusunun başarısını kıskanan Boxtel, Cornelis'in siyah lalesini ele geçirmek için gittikçe çirkinleşen hain planlar yapıyor. Bu planlar arasında Cornelis'i vatan haini olarak gösterecek bir komplo da bulunuyor. Boxtel'ın planı işe yarıyor ve Cornelis müebbet hapse mahkum ediliyor. Ancak genç çiçek üreticisi umutsuzluk içinde girdiği hapishanede kendine bir umut ışığı görüyor. Bizler de kitap boyunca siyah lalenin doğuş sürecini okuyoruz.
İnancın, umudun, azmin, kararlılığın ama en çok da aşkın öyküsü Siyah Lale. Evet evet aşkın. Aslında inanç hepsini kapsıyor gibi geliyor ama hayır; çünkü aşk, o en derinden gelen tutkulu pırıltılı his, inancı besleyen belki de en güçlü duygulardan birisi. Cornelis ilk önce bir fikre aşık oluyor: Siyah lalenin var olabileceği fikrine. Sonra bu fikri var etme yolunda karşısına çıkan ve ona inanan güzel Rosa için çarpıyor kalbi. Rosa, ona ve başaracağına inanarak Cornelis'in de inancını canlı tutuyor. En sonunda bu ikili, Rosa ve Cornelis, kendi kalplerindeki aşkları (tutkularını, inançlarını, amaçlarını) birleştirip ortaya daha büyük, daha büyüleyici bir şey koyuyorlar.
Kitabı aslında geçtiğimiz yaz okumaya başlamıştım ancak malesef ki ilk bölümlerin yavaşlığı beni kitabı bırakmaya itmişti. Şimdi kitabı okurken de ilk bölümlerde olan olayları anlamlandırmak için sakin bir kafayla okudum. Zaten ilk birkaç bölümden sonra olaylar ilginç bir hal aldı ve kitabın anlatımı daha akıcı, kurgusu daha sürükleyici oldu benim için.
Kitabı çok sevdim. Rosa ve Cornelis benim ''güçlü çiftlerim'' (power couple?) arasında yerlerini aldılar.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
''Gerçek anlamda yaşamak istiyorsan ye, iç, keyfine göre para harca, çünkü hayat bir laboratuvarın ya da bir dükkanın tahta iskemlesinde ya da deri koltuğunda çalışmaktan ibaret değil.'' (Sayfa 38)
''Kötülük insan ruhunu ele geçirdiğinde çok hızlı yol alıyordu.'' (Sayfa 46)
''Size hem bedenimin hem de ruhumun gözleriyle baktım, Rosa.'' (Sayfa 83)
"Ah, bu da nesi?" diye sordu zindancı.
"Güvercinlerim," diye karşılık verdi Cornelis.
"Güvercinlerim!" diye haykırdı zindancı "Güvercinlerim! Bir mahkûmun kendine ait bir şeyi olabilir mi?" (Sayfa 103)
''Ah!'' dedi Rosa, ''Benim bir kitabım var, umarım bize mutluluk getirir.'' (Sayfa 113)
''O gün bir an için de olsa beni sevdiğini sanmıştım.'' (Sayfa 129)
''Aşk, dünyanın tüm çiçeklerinden daha parıltılı, daha hoş kokuluydu.'' (Sayfa 144)
''Felaketler insanın içindeki saflığı yok ediyordu.'' (Sayfa 192)
''Bazen insan kendisinde çok mutluyum deme hakkını asla bulamayacak kadar çok acı çeker.'' (Sayfa 225)
Not: Bu kitap yorumu yazısı reklam değildir, kitap önerisidir.