Yönetmen: Onur Ünlü
Senarist: Onur Ünlü
Yapımı: 2013 - Türkiye
- Haaa, uçtum ben bir kez. Uçakla İstanbul'a gittiydim.
+ Nasıl döndün ki?
- Trenle.
+ Bence trenle daha güzel.
- Bence trenle çok uzun. Ben uçakları seviyom.
+ Beni?
- Efendim?
+ Beni seviyon mu?
![]() |
Kaynak: Pinterest |
''Yarayla alay eder yaralanmamış olan. Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden. Sen çok daha parlaksın çünkü. Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki. Sen aydınlatırsın geceyi.'' (Shakespeare)
Cemal (Ali Atay), babası (Ahmet Mümtaz Taylan) ile birlikte yaşayan genç bir adamdır. Daha filmin ilk sahnelerinden kendisinin pek de iyi bir ruh halinde olmadığını fark ederiz. Cemal depresyondadır ve bu depresyonu onu bileklerini kesme davranışına kadar götürür. Doktoru dahil çevresindeki hiç kimse tarafından anlaşılmayan, dahası nasıl olduğu bile umursanmayan bu genç adam, bir gün kasabasından bir kıza, Yasemin'e (Demet Evgar), aşık olur ve ikili hızla evlenirler.
Cemal'in sık sık annesini ve kardeşlerini hatırladığını görürüz. Annesi ve kardeşleri bir yangında ölmüştür ve geriye yalnızca babasıyla kendisi kalmıştır. Alakasız bir konuşmanın ortasında Cemal yaşadığı kayıp ve yasıyla ilgili düşüncelerini ifade eder. Hislerini bir türlü dışa vuramayan bu genç adamın seçtiği intihar yöntemi bile aslında annesinin ve kardeşlerinin yokluğunun altını çizer niteliktedir. Kendini işine ve hayatın akışına bırakan berber babasının dükkanında son nefesini vermek ister Cemal, ancak bu olmaz.
Aşık mısın len, derler Cemal'e her konuşmasında, her dalmasında. O da çok geçmeden aşık olur. Aşık olduğu bu köylü kızının da yaşamı zordur. Ancak Cemal bununla ilgilenmez. İlgilendiği, daha doğrusu acısının ortasında ilgilenebildiği, tek şey; nefes almaktır. Yasemin ile art arda antidepresan içip uçtukları sahne bunu gösterir. Küstüklerinde karısına şiir kitabı aldığı sahne, ona yetişmek için yine uçmaya çabaladığı sahne... Yasemin Cemal'in dikkatini dağıtır. Yasemin ile birlikte Cemal, kendisinden dışarı çıkar ve uçar uçar. Ta ki yine bir kayıp yaşayacağına inanana kadar. Yine yalnız kalacağına, yine bırakılacağına... Belki de annesinin kaybına dair hissettiği kederin altında yatan da budur: Terk edilmiş hissetmek.
Film boyunca Cemal karakteri ekseninde aslında tüm kasaba halkının yaşamına ortak oluyoruz. Herkesin derdi, yaşam bulantısı, vardır. Çok çeşitli ifade yolları vardır ancak Cemal bunu kavrayamaz. Kendi acısında kaybolmuştur. Filmin konusu aslında Cemal değil bana kalırsa; film, değişmeyen ve tekrar tekrar yaşanan bir meseleyi anlatır: İnsan olmak. İnsanlar acı çeker, insanlar acı çektirir, insanlar yaşar, insanlar ölür, insanlar aşık olur, insanlar aldatır, insanlar hayal kurar, insanlar hayal kırıklığı yaşar, insanlar kurtarıcı olur, insanlar kurtarıcı arar. İnsanlar düşünür, insanlar düşünmez, insanlar hisseder, insanlar hissedemez. İnsanlar, insanlar... Film aslında şiirlere, efsanelere bile konu olmuş bu basit konuyu anlatır: İnsan olmak.
- Aman iyi be sen de. Gencebay'ı beğenme, Şekspir'i beğenme.
+ Başka bir şey lazım bize. Daha önce hiç bilmediğimiz bir şey.
- Senin işin zor hacı. Mal bu. İstediğin kadar evir çevir, aynı terane işte. Kimin hikayesini dinlersen dinle. Aynı laflar, aynı tipler, aynı sıkıcı planlar...
+ Diyon ki yani, senden de bana hayır yok gayri.
Film, hikayesini büyülü gerçekçi bir anlatımla anlatmış. Yani, gerçekdışı görünen olay ve durumlar film boyunca sanki gerçek yaşamda yaşanması çok olağan durumlarmış gibi ele alınmış. Örneğin karakterlerin uçması, duvarlardan geçmesi, görünmez olması, normal insan boyutundan büyük olması... gibi. Bu durumu salt fantastik bir etki olarak nitelendirmek doğru değil. Çünkü fantastik anlatımlardaki fantastik unsur ve durumların hizmet ettiği bir art anlam olmasına gerek duyulmaz; daha doğrusu bu zorunlu değildir. Yani fantastik anlatılarda bir karakterin uçması için bunun ardında psikolojik bir mana olması gerekmez. Çünkü o karakterin doğasında\ kaderinde zaten uçmak vardır. Bir süper kahraman neden uçuyor diye sorgulamayız. Belki somut bir olay yaşanır ve uçma yetisi kazanır ancak aşık oldu diye uçuyor demeyiz. Oysa büyülü gerçekçilikte gördüğümüz fantastik unsurların alt metninde aslında psikolojik bir anlam veya gerçek dediğimiz dünyamızın olağan akışında gerçekleşen durumlara karşı çeşitli gönderimler bulunur.
!!! UYARI UYARI UYARI!!!
Yazımın bu kısmında ifade ettiğim ''bu gönderimler'' neler olabilir filmin sahneleri ve karakterleri üzerinden örnekler vererek anlatacağım, yani SPOILER alabilirsiniz.
Karakterin yalnızca hoşlandığı kadın ile birlikte uçabilmesi ama tek başına bunu yapamaması (Filmin başında Yasemin ile hap içtikten sonra Cemal sevdiği kadınla birlikte uçuyordu ancak filmin sonunda bunu tek başına denediğinde tüm adımları aynı şekilde uygulamasına rağmen uçamadı çünkü artık aşık olduğu kadın onunla değildi ve olmayacaktı\ ya da artık Yasemin'e aşık değildi),
Abartılı bir şekilde kanayan karakterler (Doktor buna örnek - yaşadığı coğrafyadan ve etrafındaki insanlardan hoşlanmadığını ifade etmişti ve hep gözü kanıyordu. Cemal'in ise sadece bilekleri değil kalbine doğru tüm bedeni kanıyordu; bunu ilk etapta para bozdurmaya gelen çocuk fark etmedi çünkü dikkati Cemal'de değil işini görüp -para bozdurup- gitmekteydi),
Cemal'in öğretmeninin gözlemci bakış açısıyla çekilen sahnelerde görünmez olması ama Cemal'in gözünden yani karakter bakış açısıyla çekilen sahnelerde görünmesi (hatta bu sahnelerin ilkinde Cemal anlattığı dertlerinden sıyrılıp öğretmenini konuşma sonunda anca ilk kez fark ediyordu ve ''hala aynı görünüyorsunuz'' derken kameraya öğretmenin görüntüsü yansıyordu, diğer tüm sahnelerde öğretmen görünmezdi),
Kitapçı kızın ellerini birleştirip zamanı dondurması (Kız, Cemal'i ilk öptüğünde zaman donuyordu ve Cemal buna şaşırdığını söylediğinde kız ona ''bana aşık oluyorsun'' demişti),
Cemal'in karısı ile arası kötüyken kitapçı kız ile öpüştüğü sahnede başlarına taş yağması (çünkü Cemal aslında yaptığının doğru olmadığını biliyordu),
Filmin sonlarında kitapçı kızın yalanını anlayan Cemal ile kızın yüzleşme sahnesinde kızın kolları kopuyordu ve Cemal bu kolları alıp birleştirerek zamanı dondurabiliyordu (Cemal kitapçı kıza aşık olduğu için değil, içinde bulunduğu ''hayat bulantısından'' onu kurtaracak bir 'kurtarıcı' olarak kızı görmesinden dolayı kız zamanı durdurabiliyordu. Ya da belki de bu noktada ''aşk aslında nedir ki'' sorusunu sorgulayabiliriz. Cemal için kızdan akıl almak, dertlerini durdurmak veya her şeyin hallolabileceği, anlaşılabileceği umudu olabilir. Sonrasında kızın da bir yalancı olduğunu fark ettiği için ona değil, onun süper gücü olan zamanı durdurma yetisine sahip olmak istedi ve kızın kollarını da beraberinde götürüp sevdiği kadının uçağının kalkacağı yere gitti.)
Kuyumcu adamın dev boyutunda olması (bu adam Cemal'in annesinin kolyesini vaktiyle tamir etmişti ve bu kolye Cemal için önemliydi, ayrıca Cemal'in nasıl olduğuyla az da olsa ilgilenen tek karakterdi. Buna ek olarak, kadınlara değer veren ve olması gerektiği gibi düşünen, davranan tek erkek karakterdi. Bu açıdan bakarsak aslında bu karakterin büyük boyutta görünmesi değil, diğer erkeklerin küçük boyutta olması daha yerinde olabilirmiş.)
!!! SPOILER BİTTİ!!!
Filmin en sevdiğim yanı bu alışılagelmedik anlatım biçimi oldu diyebilirim. Bu aslında oldukça riskli bir anlatım yolu. Çünkü sahneler arasında kopukluk durumu yaşanabilir. Filmin özellikle sonlarına doğru sıkıldığımı itiraf etmeliyim ancak filmin bütününe baktığımda oldukça özgün bulduğum bir yapım oldu. Filmin siyah beyaz olması ise hoş bir tat katmıştı.
Filme dair olumsuz eleştirilerim de var. Bu eleştiriler filmin yapısına ve anlatımına yönelik değil; anlattığı şeylere yönelik. Filme cinsiyetçi bir dil ve bakış açısı hakimdi. Kadınların hep aldatan ve savunulmaya muhtaçmış gibi (tamam eril hakimiyet ve kurtarıcı metaforu coğrafyamızla da ilişkili ve gerçekçi bir yönden ele alınmak istenmiş olabilir ama...) ele alınması, evlenilecek - eğlenilecek kadın ikileminin altının çizilmesi (oysa üstünü çizmek gerek!), filmdeki tüm erkek karakterlerin evlat olsa sevilmez tiplerden oluşması ve tek bildiklerinin bel altı sohbetler olması gibi durumlar hoş değildi. Aynı şekilde dayak sahneleri çok kötüydü! Gerçekçi olmak demek, bu olmamalı. Burada yaşamda istenmeyen bir durumu eleştirmek amaçlanmış olsa bile (ki hiç öyle durmuyordu), bir kadını dövme sahnesini olağan bir durummuş gibi filme yerleştirmek pek de olumlu mesajlar içermiyor sanki!! Sırf bu nedenle, bu olumsuz düşüncelerim nedeniyle, bu filmi yorumlamayacaktım ama öte yandan bilmiyorum... Bir de bu filmi bir kadın yönetmen çekseydi nasıl işlerdi diye de merak etmeden duramıyorum. Filmin yönetmeninin bir erkek olduğu o kadar belli ki.
Film çok özgün bir film. Hatta Türk sinemasında böyle bir anlatımla işlenmiş bir film izlemeyi hiç beklemiyordum. Çünkü filmin çoğu yorumunda da gördüğüm kadarıyla bu tip anlatımlar yadırganır. Bizde büyülü gerçekçilik anca yerli edebiyatta şöyle böyle kendine yer bulabilmiş gibi gibidir, o da belli iyi yazarların kalemiyle. Ama sinema... riskli bir alan. Bu bakımdan yönetmeni cesareti dolayısıyla tebrik etmek gerek bile diyebilirim. Kadro desek çok iyi, zaten komple Leyla ile Mecnun dizisinin kadrosu oynamış. :) Bu arada bahsettiğim büyülü gerçekçi anlatım Leyla ile Mecnun dizisinde de karşımıza çıkıyor. O diziyi izleyenler neyi anlattığımı daha iyi anlayacaklardır.
Anlatım güzel, hatta konunun çıkış noktası bile güzel... ancak anlattığı şeyler değil. Bu anlatılanlar malesef gerçek yaşamda kendine yer bulmuş durumlar, bunu da ifade etmeliyim bu arada. Evet gerçekten de üzülerek yazıyorum ki kadınlara bakış açısı çoğu yerde böyle... bu filmdeki gibi. 21. yüzyılda bile evet! Ancak sanatın, sinemanın, önemli sorumlulukları vardır. Gerçeği kabak gibi işlemek değil, dönüştürmektir sorumluluğu. Bu filmde bu yoktu. Olmasına gerek de yoktu tabii dümmmdüz yorumlarsak... ancak ne oluyorsa bu dümmmmdüz bakışımızdan, bu izle geç işte yhhaaaa yorumlarımızdan olmuyor mu? Oluyor! Bu nedenle hayal kırıklığı yaşadım. Yine de ilginizi çektiyse bir bakın tabii.
Hoşça kalın.
Sen Aydınlatırsın Geceyi | Fragman için tıklayabilirsiniz.
Şiir sahnesi için tıklayabilirsiniz.
Not: Bu film yorumu yazısı reklam değildir, film önerisidir.
Onur Ünlü, sineması güzel bir adamdır. Polis'i de sevebilirsin mesela:) Filmlerinin içinde gerçek hayata dair ögeler vardır, sevmediğimiz karakterleri de bir gerçeklik olarak filmlerinde kullanır, bunu onaylıyor olarak değil de hayatın içinde var olan bir gerçeklik olarak almak gerekir sanki.:)
YanıtlaSilYazımda belirttiğim gibi ''bir gerçeklik'' diye bir durumu eleştiri bile getirmeden işlemek günümüz şartlarında (her ne kadar film 2013 tarihli olsa da malesef hiçbir şeyin değişmediğini görmekteyiz) doğru bulmuyorum. Yine de filmin anlattığı şeyden ziyade, anlatımını beğendim. Zaten bireyin yaşamdaki bunaltısı ve bulanması :) sık işlenen bir konu ancak bunu farklı bir dil ile anlatma çabası takdir edilesi, ki yazımda da bunun üstünde özellikle durdum çünkü yerli bir yönetmenin farklı bir anlatım denemekten korkmaması beni etkiledi. Öte yandan dediğim gibi, bir filmin her yönünü sevmek zor bir durum... bu filmdeki eril dil ise hiç hoşuma gitmedi. Bir ''gerçeklik'' olsa da. Çünkü bence biz o ''gerçekliği'' yıkmalıyız sanki artık.
SilUzin zamandır türk filmi izlemedim. Arada dizilerden izlediğim oldu ya.
YanıtlaSilGüncel yapımlarda, tabi ki her yönetmenin kendi tarzı var ama, farklı bir iş göremiyorum veya bulamayacağıma inanıyorum açıkçası. Eski Türk filmlerini çok severim ama güncel yerli sinemadan film izleyeceğim zaman seçmeye dikkat ediyorum. Bunu başka yerde söylesem helehelehülebe diye taşa tutulurum ahahahah. Ama entel yanımı parlatacağım diye düşüncemi gizleyemem. Bu film değişikti, hoştu ama dediğim noktaları beğenmedim.
Silonur ünlü ilginç ve iyilerden :) bu filmi evet insanı saranlardan :) sevdiklerimden ancak her zaman izleyemem :) her zaman izleyebileceğim filmleri severim :) iyi film de olsa kötü de olsa :) vesikalı yarim, sonbahar gibi :)
YanıtlaSilYani ben en çok değişik olmasını sevdim diyebilirim. :) Hikaye olarak bana çok dokunan bir yönü yoktu ama anlatımındaki yeniliği sevdim. Dediğim gibi bu tip değişik anlatımlar izleyicilerce yadırganacağı için (ki bu filmde de yadırganmış ve sadece farklı olduğu için eleştirilmiş) yerli bir yönetmenin fikrini yine de uygulaması asıl takdirimi kazanan yer oldu.
SilKonusunu hiç bilmiyordum. Farklı işleyişi nedeniyle merak ettim ama bahsettiğin olumsuz yönler de soğuttu açıkçası. Keşke daha dikkat etselerdi.
YanıtlaSilYa aslında ''karakterler hayatın içinden insanlar olduğu için'' böyle bir işleyiş olduğunu ben de anladım. Tabi ki anladım. Bu çok bariz belli zaten. Burada on saat analiz yazmışım bunu mu anlamayacağım. Ama... Olmak zorunda değil, hatta olmamalı. Ben işin bu noktasındayım. Ben artık kadınlara biçilen bu rollerden çok sıkıldım ya. Tek iyi yanı filmin sonunda bir klişe görmemizdi. Şimdi filmi izlersen eğer spoiler olmasın diye yazmıyorum. Yok izlemem dersen yazayım. :)
SilBunun dışında iyi film, hoş film, farklı film. Ama dediğim gibi kadınlar şöyledir böyledir algısı zaten almış başını gitmiş... Bu izleyici kitlesinin eline ''ama ben onu mu dedim'' diyerek bile olsa kadınlar şöyledir böyledirli senaryoyu verirsen, bu insanlar anlamaz örtük anlam gerçeklik falan. Oynadığın oyunu lap diye kapar. He bu filmleri böyle insanlar zaten izlemez, aklı başında adam izler deniyorsa da... Öyle adama da gerçeklik diye aynı şeyleri sakız gibi döndürüp vermek ne mana, artık biraz değişiklik mi olsa acaba...
Kadınlar insandır. Bunu her yere asmak istiyorum. Kadınlar insandır ve sizin aklınızda kurduğunuz fantezimsi rolleri ya-şa-maz-lar! Oh be. :) Bu rolleri toplum kadına verir bu arada. Şimdi filmden ayrıldım, ''gerçeklik'' eleştirisi yapıyorum. :) Bu arada bu filmde aile içi istismar da vardı, patronun istismarı da... Okumuş, cahil fark etmez her erkeğin eli işte gözü... Yani bu yargılar da ögggg dedirtiyor artık bana bunu da eklemek isterim. Sanırım bitti, teşekkürler.
Gömdüm gibi de oldum ama filmi izlersen belki seversin. Kötü bir film değil. Hatta işleniş çok başarılı bence. Ama dediğim gibi bazı şeyler yeter artık, yetsin artık.
büyülü gerçekçi tarzını bi sevemedim ya. Ama her zaman ki gibi çok güzel anlatmışsın filmi :)
YanıtlaSilEvet dediğim gibi bence zaten riskli bir seçim. İzleyiciye karışık gelebilir veya olay akışı vs iyi ayarlanmazsa karışık bir anlatım da ortaya konabilir. Buna rağmen başarılı bir anlatım vardı filmde diyebilirim. Sadece, bazı şeyleri (cinsiyetçilik gibi) görmekten ben artık çok sıkıldım. İnsanların çoğu zaten kadınları ötekileştirmeye çok yatkın malesef. Bu filmde de bu durum altı çizile çizile verilmiş (hadi farkındalık için bu algıda bir örnek koyarsın da, filmdeki tüm kadınlar aynı tiplemede mi olur? çok ilginç...). Gerçeklik adı altında bu durum işlenmiş olsa bile, izleyicilerin hatırı sayılır bir kısmı bu işlenen durumu eleştirmeyecek üzgünüm. Zaten yanlış olan algıyı bu yolla kırmak zor... (tabii böyle bir amaç veya alt amaç varsa). Bu bakımdan filmi beğendim de beğenmedim de diyemiyorum. Sadece farklıydı ve bu bahsettiğim noktasını beğenmedim\ dahası sevmedim diyebiliyorum. Yorumunuz içinse teşekkür ediyorum, yazımı beğenmiş olmanıza sevindim. :)
Sil