Yağmuru dinlemeyi severim. Gökyüzünün tüm hareketlerini uzak bir seyirci olarak duymayı. Özellikle de uyur uyanıkken. Hani bazen erken uyanırız ve alarmın çalmasına daha çok olduğunu görürüz. İşte böyle olduğunda, uyur uyanıkken gökyüzünü duyduğumda, çok benzer bir hisse kapılıyorum sanırım. Daha bir şeylere çok var, endişelenme telaşlanma. Sadece dinle, duy, keyfini çıkar.
Böyle havalarda güneş yoktur ve biz belki de güneşin ışıklarının ötesinde bir yerden çevremizi algılarız. Güneş uzaklardaki boşluğunda parlamaya devam eder. Bulutlar safları sıklaştırmaya, tanecikler yeryüzüyle buluşmaya... devam eder. Her şey devam eder. Hayat devam eder. Belli bir ritimde, belli bir hızda. Bazen enerjik, bazen uyuşuk. Bu devinim, uyku ile uyanıklık arasındaki kısa boşlukta içimizde yankılanır: Beş dakika daha.
Ancak ana karakter sonsuza kadar bir filmin ilk beş on dakikasını yaşayamaz.
Uyur uyanık, sersem sepelek -biraz da kafam dolu- bir şiir kitabını karıştırdım. Uzandığım yere en yakın şey oydu. Rastgele bir sayfa açtım, bir mesaj için. Anlamadım. Sonra başka bir sayfa, başka bir istek. Anlamadım. Bir başkasında net bir soru: Hadi sesli okuyayım. Anladım. Şiiri anladım yani, sesli okuyunca. İnsan kendi sesini katmalı, duymak istediği şeylere.
Bazen kendi kendime dururken, çok eskiden dinlediğimi düşündüğüm melodileri mırıldanıyorum. Bazı melodilerin şarkılarını sonradan bulduğum oluyor ancak çoğu zaman havada kalıyor. Hatta bazen mırıldandığım melodiyi ikinci sefer hatırlayamıyorum. Belki de birden fazla şarkıyı karıştırıp ortaya yeni bir parça çıkarıyorumdur. Bir melodim var. Bir yerde duyduğuma eminim ama nerede bir türlü bulamıyorum. Yoksa zihnim kendince, kendi seveceği şekilde, yıllar içinde bu parçayı değiştirmiş de onu başka bir şeye mi çevirmiş... Böyle olursa bu parçayı hiçbir yerde dinleyemem. Ama çok tanıdık bir melodi bu, bence kesinlikle bir yerlerde var. Hatta yanımda olsan, sana biraz mırıldansam, hah bunu mu diyordun bile derdin bana belki. Kim bilir...
Bazen bazı can alıcı müzikler veya bazen bazı müziklerin can alıcı noktaları, filmin sonunda çalar. Acaba böyle bir anda mı duydum bu besteyi? Hayır. Bu parçaları bulmak kolaydır. Çünkü dilediğince uzun uzun çalar. Özgürce uzanır filmin son dakikalarının boşluğuna. Oysa aralardaki geçiş anlarını kaplayan melodiler, kısacıktır. Ses kaydıyla arama bile yapamazsın. Sadece boşlukları doldurur bu parçalar. Öylece havada kalır.
Sonra da, dııı dırı rı rıııı dıııı dıııı, dersin ahahahha.
Şiir kitabında belli sayfalar yer etmiş. Hile yapıyorlar, hep o sayfaları açmış oluyorum. Bir de ince bir kitap bu, aynı aralıklara gidip duruyor elim. Ama böyle mesaj alınmaz! Bu gerçek değil, oyun. Bu oyundan sıkılıyorum ve kitabı kenara koyuyorum. Sonra kitabın kapağını izliyorum. Dümdüz koyu yeşil bir kapak. En çok böyle kapakları seviyorum. Sade, şık, havalı. Kendince bir karakteri var bu tasarımın, belli. Sonra, içindeki şiirlerin ruhunu taşıyor. Beni en çok bu etkiliyor. Bir şiir olsun paylaşmak istiyorum. Acaba hangisi olsa... hangisi tarihe not düşülse?
Çünkü ancak paylaştığımız şeyleri anımsarız.
Bazen beni etkileyen şeyler yaşıyormuşum ama onları yazmıyor üstü kapalı anlatıyormuşum defterlerimde. Boş ver diyormuşum. Sonra gerçekten de o yazmadığım şey, boşluğa karışıyormuş. Aklımda tek bir şey bile kalmamış oluyormuş. Ne tuhaf. Hisler bile ölüyormuş. Belki de insan aksine inanmak istiyor, bu yolla değerli hissetmek veya bir şeylere değer biçmek istiyor.
Oysa her şey, kendi içinde de... değerli midir? Değer nedir?
Bir şeyler için kafamızda koyduğumuz nokta, bir nevi çıta, gerçeği yansıtır mı? Hayır, bu belli. Belli de... Belki de sonra o belirsiz nokta, boşluk olur. Yağmurlu bir günün uzaklığında salınan bir güneş gibi, ışıklıdır ama boşluktadır. Bazı şeyler bazen böyledir belki de. Boşlukta.
Boşluktaki bir şey, sahiden var mıdır?
Bu da her şey hiçbir şeydir gibi oldu. Peki hiçbir şey, her şey olur mu?
Sanırım hayır. Ne tuhaf. Oysa filmlerde boşluk yoktur. Boşluklar, dııı dırı rı rıııı dıııı dıııı'nın çekiminde salınır. Böylece film ilerler.
Sessizliğimizde bile boşluk yoktur.
O halde... Boşluk uzayda mıdır? Astronot tanıdığı olan var mı?
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
![]() |
Birhan Keskin, Ba. |
Astronot tanıdığım yok ama bu yazıdan sonra içimde minik bir astronot belirdi sanki, boşluklara bakıp dııı dırı rı rıııı diye mırıldanan. Gerçekten çok düşündürdün, çok hissettirdin… Yazıdan çok bir yolculuk gibiydi :)
YanıtlaSilYaa teşekkür ederim bu tatlı yorumun için :) Yazımın böyle hissettirmesine ise çok sevindim, gerçekten. Çok sevgiler.
Sil:) zihinsel astronotsun sen :) şu eski defterlerinden bazen alıntı yapsana yaa :) instada king kong lu fotin çok şekerdi :)
YanıtlaSilGünlüklerimden sıkça bahsetsem de aslında manyak gibi hep okumuyorum bu arada bunu da belirteyim yeri gelmişken :) Ama tabi arada göz atıyorum. Öyle anlarda çok kişisel olmayan şeylerden paylaşım yapabilirim tabi. Mesela dün instada günlüğümden bir kısım paylaştım :) Çocukluk fotoğraflarımdan da paylaştım evet. Komik çıkmışım :) Fuar artık kalmadı sanırım. Çocukken hep İzmir'deki fuara giderdim. Bir de yılda iki kez giderdim :)) Bir babamla, bir annem teyzelerim falan. Bütüüünn oyuncaklara binerdim. Genelde babamla gittiğimizde oyuncaklara binerdim, diğer gidişimde gezmekle geçerdi :) Ne günlerdi :) Geriye de işte şeker fotoğraflar kalmış.
SilBen dijital çocuğu değilim pek. Yani o kuşaktan biraz önce çocukluk yaşadım şükürler olsun :) Ben küçükken de eski fotoğraf makinelerinden vardı. Ancak filmi yıkayınca nasıl çıktığını görüyordun. Bu olayı sevmeyen de çok olmuştur ama ben en çok da o bilmeme halini ve çıkan komik fotoğrafları seviyorum. O fotoğraf da öyle işte. Neyse o.