Genç kadın sahil kenarına yavaşça oturdu. Sahilin bu kadar kalabalık olacağını düşünememişti. Hava hala biraz serin olsa da, gün içinde gökyüzü açılmıştı. Bulutlar yavaş yavaş beliren yıldızlara yer açarcasına yavaşça süzülüyorlardı. Genç kadın günbatımının denizle karışan canlı tonlarını birbiri ardına fotoğrafladı.
''İşte şimdi oldu,'' diye fısıldadı kendi kendine ve halinden memnun. İstediği açıyı bulmak için biraz eğilip bükülmesi gerekmişti ama çektiği fotoğraflardan en azından birinin içine sineceğini umuyordu. Kadrajdan gözünü ayırmadan etrafa bakındı. Hoplayan zıplayan koşan çocuklar, laflayan gençler, el ele çiftler... Yaşlı bir çifte takıldı gözü. Kadının beyaz saçları adamın solgun renkli gömleğinde canlı çizgiler oluşturuyordu. İzin almadan çekemem, diye düşündü dudağının bir kenarını ısırıp.
Kimse onunla ilgilenmiyor gibi görünüyordu. Biraz daha etrafa bakınmanın bir sakıncası yok, diye düşündü. Kadrajını döndürdü, döndürdü, döndürdü. Bu sırada kendisi de oturur pozisyonda yarım tur etrafında dönmüştü. Sonra durdu. Kadrajdan gördüğü silüet ona el sallıyordu. Bu manzarayı fark eder etmez makineyi hemen gözünden çekti ve doğruldu. Acaba o tarafa hiç bakmasam yok olur muyum, diye düşündü. O kadar şaşırmıştı ki, kendini paylamak bile aklına gelmedi. O sadece etrafı izliyordu. Ama bir anda...
''Güzel çıktım mı,'' dedi tok bir ses.
''Efendim?'' dedi genç kadın. Öksürerek iyice içinde kaybolmuş sesini düzenledi. ''Şey... Fotoğraf çekmiyordum ben, yanlış anladınız.''
''Yeni model bir gözlük mü?'' Genç kadının şaşkın bakışları genç adamı güldürdü. ''Yani diyorum,'' dedi bu sefer daha yumuşak bir sesle, ''dışarıyı hep fotoğraf makinesiyle mi izlersiniz?''
''Evet,'' dedi genç kadın, ''aslında evet. Daha iyi görebilmek için. Yani bazen...'' Sonra çantasına uzandı. ''İster misin?'' dedi elindeki paketi yavaşça sallayarak. ''Aslında ikisini de kendime almıştım ama bir tanesi de yeter.''
Genç adamın gülümsemesi daha da genişledi. ''Teşekkür ederim,'' dedi genç kadının elinden süt paketini alırken. ''Hem de çikolatalı.''
''En sevdiğim,'' dedi genç kadın, ''sen de sever misin?''
''Çok,'' dedi genç adam genç kadının yanındaki boşluğa otururken. ''Pardon,'' dedi sonra hafifçe ayaklanıp ''ama görünen o ki bankım kapılmış. Ayakta kaldım. Oturabilir miyim?''
''Tabii, buyurun oturun.''
''Bakabilir miyim?'' diye sordu genç kadın. ''Yani defterinize, defterine...''
''Bu mu? Bir şey değil aslında. Öylesine bir şeyler karalıyordum işte.''
''Peki bakabilir miyim?'' dedi genç kadın bir kez daha. Sanki olumsuz cevap alsa bile kabul etmeyecek gibiydi.
''Tabii,'' dedi genç adam. Defteri genç kadına son çizdiği sayfa açık bir şekilde uzatmıştı.
''Aslında bir karalamadan fazlası gibi görünüyor,'' dedi genç kadın. Genç adamın yüzüne kısa bakışlar atarak resmi incelemeyi sürdürdü. Karşılarındaki günbatımının birebir aynısıydı. ''Ama fazla iyi. Bunu bir fotoğraf makinesi de yapabilir.''
''Anlamadım?'' dedi genç adam biraz şaşırarak.
''Yani, çok iyi çizmişsin. Birebir manzaranın aynısı. Ama bunu bir fotoğraf makinesi de yapabilir. Çiziminin bir ruhu yok. Senden bir parça, ressamından. Yok.''
''Hımmm, teşekkür ederim,'' dedi genç adam. Biraz bozulmuştu. Her ne kadar öylesine çizdiğini söylese de, eleştirilmeye alışık değildi.
''Diğerlerine de bakabilir miyim?'' diye sordu genç kadın.
''Tabii...''
''İstemezsen bakmam, sorun değil,'' dedi genç kadın defteri genç adama uzatırken.
''Yok hayır gerçekten bakabilirsin. Sadece söylediklerini düşünüyordum. Teşekkür ederim fikrini söylediğin için. Ama sanırım diğer çizimlerde de beklediğini bulamayacaksın.''
''Bir bakalım.'' Genç kadın sayfaları çevirmeye başladı. Şehir manzaraları, kadın silüeti, vücutlar, hayvanlar, karakterler, karalamalar...
''Bunları sevdim,'' dedi genç kadın açık sayfayı incelerken.
''Onlar mı? Öylesine karalamalar. Bazen...'' Genç adam susmuştu. ''Neyse teşekkür ederim.''
''Bazen ne... Bunların ne olduğunu anlamak için izlemem gerekti. İçinde senden bir şeyler olması güzel. Sanki... sanki bir şeylere bakıp ardındaki şeyi çizmeye çalışmışsın gibi.''
''Soyut çalışmalar biraz havada kalır, ondan öyle gelmiştir.''
''Yok hayır. Yani bilmiyorum. Benim resim çizmekle alakam yoktur.'' Genç kadın hafifçe gülümsedi. ''Yani söylediklerimi fazla takma. Resimden anlamam.''
''Hayır, gerçekten teşekkür ederim ilgilendiğin için. Ne demek istediğini anladım. Sadece daha evvel kimseden eleştiri almamıştım. Sarsıldım.'' Genç adam bir elini kalbine götürüp dramatik bir ifadeyle genç kadına baktı. ''Seni çizmemi ister misin?'' dedi sonra.
Genç kadın biraz şaşırmıştı. ''Poz verirken sütümü de içebileceksem pek tabii.''
Genç adam hafifçe başını sallayarak gülümsedi. Günün son ışıkları sakallarının arasında kızıllıklar oluşturmuştu. ''Tabii içebilirsiniz hanımefendi, engel olmaz.''
''O zaman...'' dedi genç kadın. Bir eliyle geriye yaslanıp başını hafifçe yukarı kaldırmıştı. ''Durun duruun olmadı, gün batımına dönmem lazım! Yer değişelim bi' çabuk.''
Genç adamın gülümsemesi daha da genişledi. ''Haklısın, hem ışık oradan daha iyi vuruyor.''
''Yok ondan değil... Öbür yana bakarsam sıkılırım da ondan!''
''Ahahhahah. Haklısın.''
Genç kadın bir yandan sütünü içip diğer yandan genç adama kısa bakışlar atıyordu. ''Çizimle mi uğraşıyorsun? İşin falan...''
''Sadece hobi diyelim. Kafa dağıtmalık...''
''Yani kaçış kapın.''
''Öyle...'' Genç adam dikkatini çizgilerine yöneltti. Konuşmak istemeyen bir hali yok gibiydi ancak ciddileştiği net olarak anlaşılıyordu.
''Ah ama seni uyarmalıyım,'' dedi genç kadın.
''Ne için?''
''Beni bu zamana kadar çizen herkes resmi bıraktı.''
''Resmi mi bıraktı?''
''Yaaaa... Artık insanlar beni çizerken ne düşündülerse resmi bıraktılar. Üstelik resmimi yarım bırakıp resmi bıraktılar! Elimde bir resmim bile kalmadı...''
''Neyse ki benimkisi boş zaman değerlendirmesi. Bırakırsam başka hobi bulabilirim.''
''Ama önce resmimi çizeceksin bak ona göre!''
''Tabii canım... Hem başladık bir kere.''
''Sütü de içmiyorsun zaten...'' Genç kadının bu ikazı üzerine genç adam pipeti pakete saplayıp genç kadına doğru uzattı. ''Şerefe hanımefendi.''
''Şerefe beyefendi.''
Kısa bir sessizlik ve sessizliğe karışan pipet çekme seslerinden sonra, ''ben Ozan,'' dedi genç adam genç kadına elini uzatarak.
''Ah doğru... Tanışmadık. Ben Aslı.''
''Tanıştığımıza memnun oldum Aslı.''
''Ben de...'' dedi genç kadın artık dibini gördüğü süt paketini buruşturarak. ''Ben de memnun oldum, Ozan.'' Genç adamın elini hafifçe sıkarak gülümsedi. Batan güneşin turuncusuyla genç adamın gözlerinde hareler belirmişti. ''Seni tanıyor muyum?'' diye sordu daha sonra genç kadın kendini tutamayarak. ''Yani sanki... sanki... boş ver.''
''Sanmıyorum,'' dedi genç adam. ''Ve işte,'' dedi sonra elindeki defteri uzatırken. ''Nasıl buldun?''
''Süt şişesini bile çizmişsin!'' Genç kadın rüzgarda yüzüne gelen saçlarını kulaklarının arkasına attı. ''Ama tatlı olmuş... Teşekkür ederim. Hayatımda ilk kez birisi benim resmimi çizdi çok mutlu oldum. Umarım resmi bırakmazsın!''
''Umarım, yoksa sorumlusu sensin ona göre... Aslı.''
Genç kadın hafifçe gülümsedi. Başını kaldırdığında genç adamın yüzünü izlediğini fark etti. ''Ne oldu bir şey mi var?'' dedi ağız kenarlarını eliyle yoklayarak.
''Yok hayır... Sadece saçında bir şey var.''
''Böcek mi!'' Genç kadın saçlarını karıştırmaya başlamıştı ki genç adam onu durdurdu.
''Hayır hayır, bak işte...'' dedi elindeki yaprağı göstererek, ''ağaçtan düşmüş herhalde. Ağaç altında oturduysan...''
''Ödüm koptu!'' Genç kadın genç adamın elindeki yaprağı alarak hafifçe gülümsedi. ''Teşekkür ederim.''
''Yaprak için mi?''
''Hem yaprak, hem çizim için... teşekkür ederim. Güzel bir öğleden sonraydı.'' Genç kadın hafifçe ceketine sarıldı ve kollarını sıvazladı. ''Hava biraz serinledi değil mi?''
Rüzgar yavaş esse de, hava serindi. Tanıdıklarıyla el ele kol kola akşama karışan kişilere göz attı genç kadın. Tam ayaklanıyordu ki, genç adam ona parmağıyla gökyüzünden bir yeri gösterdi.
''Çoban yıldızı,'' dedi genç adam. ''Aslında...''
''Venüs gezegeni,'' diye tamamladı genç kadın onun cümlesini.
''Evet öyle. Gök cisimlerine ilgili misin?''
''Yani evet biraz bilirim. Sanırım sen de ilgilisin.''
''Çok severim. Çocukken karne hediyesi olarak bir teleskop almıştı dedem. Onunla birlikte gökyüzünü izlediğimiz geceler hep aklımda.''
Genç kadın genç adamın gökyüzüne dönük dikkatli bakışlarını izledi. Resim çizerken de böyle bakıyordu diye düşündü.
''Bugün meteor yağmuru var,'' diyorlardı, ''tabi bu ışıkların altında pek görülmez ama...''
Genç kadın hafifçe ayaklanarak öne doğru ilerledi.
''Noldu?'' dedi genç adam da daha dik oturarak.
''Çocuğummm senin ne işin var orada amaaa?'' dedi genç kadın usulca. Sesi kısık çıksa da heyecanlıydı.
Az ilerideki bankın altında büzülmüş yavru kediyi kucaklayarak genç adamın yanına geri döndü. ''Baaakkk, ne buldum. Bu tatlı kaçak saklanmış oraya. Annesi nerede acaba? Buradaysa çocuğu çalmayayım?''
''Bir bakalımm...'' Genç adam ayaklanıp çevrede anne kedi var mı bakındı. O sırada genç kadın yavru kediyi ceketinin içine sokmuştu. ''Birazdan ısınırsın kedicik,'' dedi kediyi yavaşça sarmalayarak.
Genç adam başını iki yana sallayarak genç kadının yanına geldi. ''Yok,'' dedi dudaklarını birbirine bastırarak.
''Eeee ne yapalım madem... Sen gel benim kızım ol o zaman,'' dedi genç kadın yavru kediyi severken. ''Hava da soğudu... Burada kalamaz.''
''Doğru, tek kalmış gibi görünüyor. Çok da küçük...''
''Ben götüreceğim yanımda da... İsmi ne olsun bu güzelliğin? Sen de buradaydın, hadi isim önerin bakalım.''
''İsim mi?'' Genç adam şaşırmıştı. Sonra genç kadının ceketinden başı görünen kedinin küçüklüğüne bakarak gülümsedi. Siyah tüyleri soğuktan dikelmişti.
''Ama çabuk ol, aaaa. Üşüdü çocuk.''
''Tamam tamam. İsim, isim... Buldum! Venüs dedik... Venüs olsa?''
''Venüs... Güzel ama bilemedim. Ben demin de kızım dedim de... Belki erkektir. Venüs kız ismi gibi. Hem ısınamadım yok.'' Genç adam hafifçe omuzlarını silkti.
''Ama bana fikir verdin! İsmi Venüs değil ama öyle bir şey olabilir. Şunun bakışlarına baksana, cin cin. Yicem seni... Neyse, ismi Neptün olsun. Ne dersin?''
''Neptün... Neptün... Neptün! Yakıştı da. Ama neden ki? Venüs'ün neyi vardı?'' Genç adam yalandan kaşlarını çattı.
''Neptün hayallerin gezegenidir. Bu yavrum da bir hayal gibi çıktı geceden. Bu nedenle de adı, Neptün olsun.''
''Tamam olsun, Neptün olsun.''
''Neptün!'' dedi ikili aynı anda. Sonra da aceleyle toparlandılar. Çocuk daha fazla üşümesin aaaa.
Şans kedisi. |
:)
Aslı ile Ozan'ın, ilk tanışmaları mı bu :)
YanıtlaSilYeniden başlattım hikayeyi :)
SilBu arada kediyi de Ozan mı çizdi :)
YanıtlaSilYok hayır, kardeşim :)
SilÇizim çok tatlı olmuş. :)
YanıtlaSilBu tekrar yayın mı, tanışma kısmını okuduğumu anımsamıyorum, acaba seriye sonradan mı başlamıştım. Çok hoş ve doğal olmuş ama karşılaşmaları, sohbetleri. Uyumu yakalamışlar ne güzel. :)
Yok hayır eski hikayeden bağımsız yeniden yazmaya başladım. :) Ama bu sefer sadece Ozan-Aslı ikilisine odaklanmayacağım. Teşekkür ederim yorumun için. :)
SilNe kadar sıcak bir başlangıç olmuş. Karakterlerin ilk karşılaşmasındaki diyaloglar da çok doğal ve içten akıyor. Özellikle çizimle ilgili sohbetlerine ve kedinin ortaya çıkışına bayıldım. Neptün ismi de harika bir dokunuş. :) Devamını da okuyacağım. :)
YanıtlaSilBeğenmene çok sevindim. Yorumun için de çok teşekkür ederim :) Bölümler hakkındaki düşüncelerini okumayı da çok isterim.
Silİlk bölümü okudum diğerlerine de bakacağım, elinize sağlık:) Süt içme konusu Kore dizilerine gönderme mi? Sevgiler:)
YanıtlaSilEvet :) Açıkçası Kore dizisi tadında tatlı bir kurgu yazmayı düşünüyorum. Yorumunuz için teşekkür ederim :)
Siloleey iyi oldu bu ikiliyi yazman bizim için :) hayalimde bu tanışma moda kayalıklarına çok uygun geldi :) neptün de bezelye gibi bişey herhalde :) yine şirin bu ikili :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim :) Evet Bezelyecik başka bir kedi olarak geldi ahahahahha :)
Sil