Kendine değer veren birinin gözleriyle görmeyi öğrenmek.

 

Son günlerde biraz kavgaşardım. Bu artık haklı veya haksız olma meselesi de değil de... bilmiyorum. Sanırım içimde biriken şeylerin patlaması gerekiyordu. Hayatta en nefret ettiğim şey alanıma girilmesidir. Bundan gerçekten nefret ederim ve bir şeyden nefret etme boyutunda dolmuşsam gerçekten öfkelenirim. Öte yandan haksızlığa uğradığımı düşündüğümde de benzer hislere kapılıyorum ve hepsi birleştiğinde patlıyorum. Benim patlayışım da kendim dahil kimseye iyi gelmiyor. En çok kendime iyi gelmiyor tabi. Düşünsene, enerjini saçma sapan durumlara akıtıyorsun, harcıyorsun. Ne saçma. İşte yine de insan yaşarken anlayamıyor.

Bir şeylere tutunmak malesef bir yerden sonra sadece bahane oluyor. Bu ''şeyler'' beni hala daha psikolojik olmanın da ötesinde fiziksel olarak rahatsız eden durumlar olsalar da, bunlara takılmayı seçmek ve tepkilerimde abartılı olmak, enerjimi sadece buna harcamak malesef ve üzgünüm ki sadece benim seçimim. Ben bunu seçmişken, sonradan giden enerji ve zamanıma ah vah etmek ise yine malesef gereksiz bir yakınma hali. Özetle, ailemi oldukları gibi kabul etmeye karar verdim. Yıllar önce yapmam gereken o şey. Yine de kendime kızmıyor veya neden neden diye çırpınmıyorum. Çünkü nedeni basit. İçimdeki küçük kız, onaylanma aşkıyla yanıp tutuşurken bu nedenlerin içine yıllarca hapsoldu. Artık bunlara ihtiyaç duymayacak kadar olgunlaştığımı biliyorum. Böyle şeyleri düşünmezsin, hatta hissetmezsin bileymiş; sadece bilirmişsin ve öyle de olurmuş. Yine de bu konuda yorum gelirse bile konuşmayacağımı bilmeni isterim. Çünkü bu tip problemleri sadece yaşayanın kendisi bilir. Dış gözler kendi deneyimlerince kafalarında bir senaryo kurar. Bu da gerçeğin kıyısına yanaşamaz, en azından çoğunlukla.

Sana iki kez bu konuda yazı yazdım da hararetimi aldı. Sana artık çiçek böcekten bahsedemeyeceğimi, hayat neşemi kaybettiğimi düşünüyordum. Oysa sadece son dönemde çiçek böcek görmedim o kadar. Benim bir çeşit süper gücüm var. Bir de onu keşfettim. Aslında bunu biliyordum da... işte bilinçli olarak yeniden keşfettim diyeyim. Beş duyu organımla deneyimlediğim şeyleri anlatmakta çok iyiyim. Bununla övünebilirim: Çünkü ben cırcır böceği kızım!

Bir cırcır böceği yeri göğü inletircesine öter. Bazısı onların sesini sever, bazısı sevmez. Ama cırcır böcekleri bunlarla pek ilgilenmez. Hatta açıkçası umurunda bile değildir; çünkü o, varlığından gelen bir güçle öter de öter. Yaşama içgüdüsü gibi bir çeşit içgüdüdür onların ötmesi. Varlıklarının devamını sağlamak için (partnerlerine kur yapmak için aslında ahahhahah) öterlermiş. Yani... biz insanların da bir çeşit cırcır böceği yanları var bence. Ah sadece birilerine kur yapmak için değil! (tabii o da mı varmış ne, neyse). 

Bunun adı, tutku. İnsan, bence, tutkuları olmadan yaşamamalı. Pembe dizi veya gündüz kuşağı ihtirasları anlamında tutku değil. Ah, gözlerini parlatan o şey... Kalbini çarptıran, beynini gençleştiren ve vücudunu hareketlendiren... Dışarıdan baktığında en çok göz bebeklerinin parlaklığından görülebilecek o şey: Tutku. Ben hayatta en çok ama en çok buna değer veririm. Bu nedenle uzun zamandır üzgünüm ve bu nedenle çok sık blog yazıyorum. Yine de blog sadece ağzıma bir parmak bal çalmama yetiyor o kadar. Az buz değil de... işte anladın.

Tutkularımızı o kadar da sevmediğimiz işlerin veya zorunlu görevlerin de içinde yaşatabilir miyiz acaba?

Ertelediğim çok şey var ve bunun sebebi tembellik değildi. Ben oğlak burcuyum hadi amaaa... Biraz fazla hırslı ve gergin bir tipimdir. Sorumluluk bilincim de çok gelişmiştir. Yine de tembel ve erteleyen birine dönüştüm. Çünkü... Tutkumun elimden alındığına inandım. Aslında öyle de oldu biraz biraz ama olmadı da. Diyorum ya, her şeyi biz seçiyoruz aslında. Her zaman istediğimiz her şey istediğimiz gibi gitmeyebilir; ama yine de buna rağmen önemli olan sadece bizim seçimlerimizdir. Ben bununla baş etme yolu olarak durmayı ve yavaşlamayı seçmiştim. Bu yolla da çok şey öğrenmiş olsam da, fazlası zarar oldu. Ve bir daha nasıl hareket edebileceğimi, açıkçası, unuttum.

Gerçekten, çok şey öğrendim. Hatta öğrendiklerime şaştım kaldım. Belki artık o kadar da küçük bir yaşta olmadığım için böyle olmuştur bilmiyorum. Bana sanki yüz hatlarım bile değişmiş gibi geliyor. Ya da bilmiyorum, belki hatlarım aynıdır da, bakışlarım değişmiştir. Bence birkaç yıl öncesine göre bile farklı bakıyorum. İyi veya kötü anlamda söylemiyorum. Sadece içim farklı, bunu kastediyorum.

Geçen gün instagramda bir replik görmüştüm. Şimdi tam hatırlamıyorum hangi filmdi neydi diye ama, ''keşke yeniden 20 yaşında olabilsem'' tarzında bir cümleydi. Bu cümleyi ilk okuduğumda keşke şimdiki aklımla pandemi öncesine gitsem diye düşünmüştüm. 19-20 yaşlarıma. Sonra yaptığım hataları düşündüm son günlerde. Bana göre İzmir'de okumak bir hataydı. Yani yaşadığım şehirde. O zaman bunu yapabileceğime inandırılmıştım ve öyle oldu. Yaşım da küçüktü şimdi. İlk girişimde, 18 yaşında üniversiteyi kazanmıştım. Evet, farklı bir şehirde üniversite okumam iyi olabilirdi. Belki farklı bir bölüm. Ama o zaman o kız farklı biri olurdu. Yine belki aynı kapıya çıkardı bugünümde o kız da ama yine de farklı yollardan geçerdi ve farklı biri olurdu. O, o seçimleri, o farklı seçimleri, yapmış kız, şu an bu satırları yazan ben olmazdım. Bu daha iyi veya daha kötü olurdu meselesi değil; çünkü o, ben olmazdım, ben de, o. Anladın mı? :)

Bu nedenle İzmir'de okumam, okuduğum bölüm belki, bir hata değildi, bir seçimdi. Çok fazla depresyona girmem, bir şeylerin beni bu kadar etkilemesine izin vermem, hatta durdurmasına izin vermem, bir seçimdi. Yıllarca bunun elimde olmadığını düşündüm ama hayır, elimdeydi, zordu ama öyleydi ve bu şimdi iyi veya kötü bir durum değil, sadece seçtiğim ve beni bugüne çıkaran bir şey. Bu ne zaman ''kötü'' bir durum olur peki? Beni durduran şeylere izin vermeyi seçmeye devam edersem, evet o zaman işte ''kötü'' bir durumla karşı karşıya kalırım ve bu yine ''bir seçim'' olur. Hayatta her şey gerçekten bir seçimmiş gibi görünüyor ve ben bu nedenle şu anda ne 18, ne 19, ne de 20 yaşıma dönmek istiyorum. Evet, şu anki aklımla, şu anki öğrendiklerimle bile olsa dönmek istemiyorum. Çünkü ben, 25 yaşındaki bu İlkay'ım ve az evvel dua ederken bunun için şükrettim.

Seninle daha evvel, belki eski bloğumda bir etkinlikte teşekkür\ şükür etmekle ilgili bir etkinlik veya etkinlik sorusu yanıtlamıştık. Orada ben varlığım için bile teşekkür ederim demiştim. Sene 2021 mi, 22 mi ne... Sonra bunu bıraktım. Oysa insan teşekkür etmeli, şükretmeli. Kalıplarla dolu veya kısıtlayıcı bir yerden değil. Beni anladın işte, bolluk bereket dolu bir yerden şükretmeli. En çok da varlığı için belki. 

Yaşama hep hayran olmuşumdur. Yaşam, sonsuzdur. Sonsuz güzellikle dolu. Bunu söylediğim için hep çocuksu karşılanacağım. Çocuksu yanlarımın olmasında da sakınca yok tabi. Hem en güçlü kişiler, çocuklardır. Ancak, bunu çoğu kişi bir fikri küçültmek, belki kendi içinde küçültmek için düşünüyor. Oysa ben bunu pembe bulutlu bir yerden değil, inanarak söylüyorum. Tüm pisliğin, tüm adaletsizliğin ortasındaki yaşamları görerek bilerek de evet (ki zaten böyle olmak zorunda da değil). Bu yaşamaktır çünkü. Oysa yaşam, başkadır. Ve yaşam, sonsuz güzellikle doludur. 

Bunu her şeyde görebiliriz. Ben sonsuz mavilikte veya yıldızlarla dolu bir gökyüzünde keşfettim bu fikri. Gökyüzü ruhuma ve hatta bedenime her dolduğunda, yaşamın ve yaşamanın ne muhteşem bir hediye olduğunu düşündüm ve düşünüyorum. Bazen abidik gubidik şeyleri kafaya takıyorum ve bunlar abidik gubidik olsalar da önemsiz olmuyorlar ama yine de onlara yüklediğim anlam bir noktada benim seçimim oluyor. Onlara verdiğim tepki, akıttığım enerji yani düşünceler ve hatta bunları yaparken geçen zamanım da. Oysa kendine değer veren birinin yapacağı davranışlar arasında bu yoktur.

Sanırım bunca yıl içinde en net öğrendiğim şey, kendimi olduğum gibi görebilmek ve değer vermek oldu. Bunu bir kez içinde oturttuğunda hiçbir dış güç, onu kolayca sarsamıyor. Bir de görmeyi öğreniyorsun. Kendine değer veren birinin gözleriyle görmeyi. Bu konuda yolum var ve tüm yaşamım boyunca da olacak. Belki de hayatta öğrenmemiz gereken veya benim öğrenmem gereken bir şeydi bu diye düşünüyorum. Kendine değer veren birinin gözleriyle görmeyi öğrenmek. Böylece, değeri keşfetmek farklı görüntüleriyle.

Kendi değerini bil sevgili okur. Değer vermenin değerini bil.

Bilelim.

Umarım iyisindir. Benimle buluştuğun için teşekkür ederim.

Hoşça kal.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar